Shinigami wo Tabeta Shoujo 2.2
- Komşu Emektar
- 2 Ağu 2021
- 4 dakikada okunur
Yalder masayı tam gücüyle yumrukladı. Dağılmış belgeleri sivil memurlar topladılar.
“İmparatorluk ordusunda şu sıralar hareket yok. Bununla birlikte, ara sıra gözetleme yerlerinden garip işaret ışıkları yükseliyor ...”
“Hmm, bu şey önceden beri olmuyor muydu? İmparatorluktakiler büyük eforla girip saldırı yapacaklarını sanmıyorum. İsyancı ordusunu arkadan desteklemekle elleri dolu. Kendi hakimiyetlerini güçlendirdiklerinde hata yok.”
Bir subay bunu doğru bulurken, sivil memur itiraz etti.
“Fakat, casuslardan silahlanmayı artırıp askeri tatbikata yüklendikleri ile ilgili rapor var.”
“Yapa yanlış bir bilgiye aldanmıştır. Şimdiye kadar kaç kez oldu! O zaman savunmayı
güçlendirip, boşa çıkmış çabalarımızı unuttuğunu söyletmem”
“Ülke sınırın savunmasını arttırmak normal bir şey. Buna boşa çaba demek biraz fazla olmaz mı? Ya İmparatorluk ülke sınırı aşarak saldırırsa ne yapacaksın!”
“Hıh. İmparatorluk bütün askeri gücünü toplasalar bile, biz krallığın yarısı etmez. Savaş kazanmanın sırrı sayılardır. Yani ne kadar küçük çarpışmaları kaybetsek de, en sonunda zafer bizimdir. Siz sivil memurların bunu anlayacağını sanmıyorum”
Ne zaman eline geçtiği belirsiz bilgiyle, subay karşı çıktı.
“Yarısı bile etmez mi? Bu ne zamanın raporu! İmparatorluk önceden beri silahlanmayı
çoğaltıyor!”
“Ne olmuş yani! Kaç tane tecrübesiz asker toplarsa toplasın fark eder mi?!!!”
Bununla beraber, subayın ve sivil memurun ağız dalaşı başladı. Her zamanki şey olduğundan, Shidamo durdurmaya çalışmadı. Karışmak bile aptalcaydı.
“Efendim. Düşman şu anda kibirli olduğu için en iyi zaman. Asker sayısında bizler ezici
üstünlükteyiz. Strateji falan gereksiz, dim direk giderek orayı başlarına yıkalım!”
Bölük liderinin biri cesurca sesini yükseltince, subaylar “Evet,evet” diye konuştu. Hiç
akıllanmamışlar diye Shidamo vazgeçmişti ama, bunu yüzüne yansıtmadı. 3.Orduda her zaman olan bir şeydi.
“Umu , sizlerin önerileri benim için önemli! Biz Çekik Bölüğü'nün korkunçluğunu
gösterelim! Kurmay Subay Shidamo, farklı bir görüşün var mı?!”
“Evet, isyancı ordusunun saklandığı Salbador Kalesi eski ve savunmaya uygun değil. Büyük ihtimalle Arushia Ova'sına pusu kuracaklardır.”
Masaya haritayı açıp, ovanın yerini gösterdi.
“Eğer öyleyse, gelsinler. Bizim ağır süvarilerimiz onların üstünden geçecektir!”
Subayın biri, Krallık ordusunun at tipi taşı bir anda Salbador Kalesi'ne itti.
“Onların küçük ordusu oldukça şanssız. Kalede saklanırlarsa başlarına yıkılır, dezavantajlarını fark edip ovaya çıkarlarsa bizim zaferimiz kesindir. Sizce de öyle değil mi?”
Özgüvenli bir şekilde gülerken, Yalder olağın üstü büyüklükteki bir kapta bulunan suyu içti.
“Düşman kesinlikle planla gelecektir. O ateş planı çok fazla dikkat gereklidir. Tümgeneral Jira gibi kızgın demire adım atamayız”
“Ovaları meşgul edersek, pusu hakkında endişe etmeye gerek kalmaz. Gerek olsa bile azınlıktalar. Onları sorun çıkmadan indirebiliriz”
“Düşmanda bizim planlarımızı okuyor. Direk olarak tuzak kurabilirler”
“Kurmay Subay, çok endişelisin. Böyle giderse erken öleceksin.”
Bölük Komutanının şakasına, etraftaki subaylar güldü.
“-- -- Efendim. Bu aşırı endişe değil. Maksimum önlem alınarak izcileri göndermeliyiz.”
“Anladım, anladım. Kurmay Subay Shidamo'nun dediği doğrudur. Senin (Shidamo'yu
kastediyor) dediğin gibi maksimum önlem alınarak bunun üstüne düşmanı tamamen ezeceğiz. Bu yeterli mi ?”
“Efendim, benim aptalca fikrimi dinlediğiniz için teşekkür ederim!”
Shidamo saygılı bir şekilde başını eğince, Yalder kafasını iki kez sallayarak onayladı.
“Pekala, biz 3.Ordu'nun amacına karar verildi. İsyancı kızın başını alarak, Jira'nın intikamını kendi elimizle alacağız! 80.000 kişilik askeri güç saldırıya, geri kalan 10.000 bu kalenin savunmasında kalacak. Yarından sonraki gün kalkıyoruz! Bireysel hazırlıklarınızı tamamlayın!”
"“Evet efendim!”
Askeri subaylar selam verip, strateji merkezinden ayrıldılar.
Shidamo bir süre düşüncelere dalmıştı ama, kafasını yavaşça sallayarak onları takip etti.
-- -- Antigua Kalesi, Kamp alanı.
Komşu bölgelerden toplana 10.000'lik büyük ordu geldiği için, en çok kullanılan kışlalardan Schera'gil kovulmuştu. Parça pençik bir çadırda ve açık hava ateşinin etrafında dinlenmeye zorlanmışlardı.
“Adamım. Krallığın subay adayları için olsa da, bu soğuk kemiklerime işliyor. Ah çok soğuk. Donarak öleceğim resmen”
“Böyle boş şekilde konuştuğun duyulursa, askeri polislerin azarlamalarına maruz kalırsın. Beni de yakma”
“Ölüm zamanında ve azarlandığımız zamanda beraberiz diye yemin etmiş arkadaşlar değil miyiz. Bana ihanet etme”
“Kapa çeneni. Az uzağa git. Benim öyle hobilerim yok”
“Cidden, yemek miktarları da azaldı. Böyle devam edemem. Bunun üstüne yeni takım liderimiz o. Tepedekiler ne düşünüyor acaba”
“Haha. Birazcık daha vücudu iyi olsaydı daha iyi olurdu. O kadar yemesine rağmen acaba nereye gidiyorlar? Ben birazcık daha göğüsleri büyük olanlardan hoşlanırım”
“Ben için önemli olan kalçalar. Ne yazık ki, bizim takım liderimizin her iki tarafı da ılımlı”
Katledilmiş takımları birleştirerek oluşturulmuş takımı Shera'ya verdiler. Yaklaşık 10 kişilik küçük ölçekliydi.
“... ...Bizler, Shera -- -- hayır, Takım Lideri Shera tarafından kurtarıldık. Görünüşü böyle olsa da, yetenekleri gerçek. Tek başına düşman askerlerini katletti. Sizlerde bir süre sonra anlarsınız.”
“Tamam tamam. Bunu kaç kez duydum. Her neyse, bu kadar büyük bir komutanın bulunduğu takımsa, bizler de uzun yaşayabiliriz”
“Ne kadar dürüstsün. Kısaca ölmediğin sürece her şey uygun. Öyleyse salakça kahraman olma arzusuyla saldırmasını izlemeyi umalım mı?”
“Hahaha. Kahraman Lider Shera'ya şerefe!”
“Şerefe!”
Askerler gülümseyerek içki içmeye başladılar.
Shera'nın grup arkadaşları, içinde çorba olan kabı tutarken titrediler.
“...”
“Ne oldu?”
“Hiç bir şey. Hiç bir şey”
“Garip birisin. Hali hazırda ısıtılmış çorban soğuyor. Hızlıca bitir. Çünkü şu anda huzurlu içkinin zamanı.”
Kendisini kurtaran Shera'ydı. O olmasaydı orada ölürdü.
Bu yüzden Ölüm Tanrısı gibi göründüğünü, ağzına almamalıydı.
Ölüm Tanrısının gölgesini net olarak görse de, bunu söyleyemezdi. Söylerse, sıradaki kendisi olabilirdi. Bu yüzden diyemezdi, Ölüm Tanrısının gözlerini çekerdi.
Su gibi olan çorbayı içince, asker açık hava ateşinin sıcaklığını hissetmek için ellerini uzattı.
Bu zaman civarında Shera , ikinci Teğmen rütbesiyle, soğuk havada zarif bir şekilde yürüyordu.
Şu aralar yemeğin miktarının azaldığından endişelense de, kurtardığı arkadaşlarından ekmek ve peynir ikram ediliyordu. Surların üstünde yıldızları izleyerek, olağın üstü akşam yemeğinin zevkini çıkarmıştı.
“... Şüpheli insan gölgesi görüldü. Zaten işim olmadığı için baksam iyi olur. Belki lezzetli bir şeyler bulabilirim. Arada meyve yemek istiyorum. Şu aralar anca kuru şeyler yiyiyorum”
Dudaklarını yalayan Shera'nın gözlerinin ötesinde. Etrafını huzursuzca gözlemleyerek,
adımlarını ses çıkarman ilerleyen birileri vardı.
Omuzlarına büyük bir çanta yüklenmiş, resmen “Gece ışığı kaçışı ” yapacak gibilerdi. Sayıları 10 gibi gözüküyordu ama, tam belli değildi.
Teğmen madalyasını elinde yavaşça çeviren Shera merdivenden inerek, şüpheli hareketlerde bulunan gruba doğru koştu.
Büyük orağın eskimiş bıçağı avını bulmuş gibi ay ışında acımasızca parladı.
Comments